Kaynak adresi: Salim Kadıbeşegil’in Dünya Vatandaşlığı’na Yolculuk adlı blog yazısından alınmıştır.  http://www.salimkadibesegil.com/tr/2012/05/08/yukari-sokak-alacati/

Yukarı Sokak… Alaçatı…

Genellikle bu blogda şahsi çalışmalarımla ilgili yazılara yer vermemeye özen gösteriyorum.
Ama bugün bu kuralı “görmezlikten”gelmek durumundayım.
Eşim Aysen… Alaçatı’da bir hayalini gerçekleştirdi.
Dört odalı bir özel konuk evi açtı.
Kızım Pırıl, pılıyı pırtıyı topladı.
Alaçatı’ya yerleşti. Ana-kız işletecekler… Hayallarini gerçekleştirecekler!
Zaten dolu dolu geçen bir kış dönemini geride bıraktı Alaçatı. Ekim ayından bu yana her hafta sonu yerli ve yabancı sanatçıların ağırlandığı Jazz akşamlarına Bu’ra Lokal evsahipliği yaptı. Şubat ayında “IF Film Festivali” uğradı beldemize. Baharın geldiğini “Ot festivali” ile anlıyoruz Nisan başında. Günlere sığdıramıyoruz artık festivali. Arkasından uçurtma şenliği. Hem yaptık hem uçurduk.Tüm kış boyunca Dostane’de Pazartesileri “sinema akşamlarında” bir araya geldik, konu komşu! Kimimiz “atıklardan el sanatları” yapmayı öğreniyordu Kırmızı Ardıç Kuşunda, kimimiz önümüzdeki günlerde sergilenecek “tiyatro” ile meşguldü… Mayısla birlikte bir ay sürecek “Genç Sanat Günleri” başlıyor. Türkiye’nin dört bir tarafından genç sanatçılar eserlerini sergileyecek Alaçatı sokaklarında.
Yukarı Sokak…
Alaçatı’nın tam göbeğinde derler ya… İşte öyle bir yerde.
Belediyelerin sokakları numaralamasından sonra kaybolan sokak isimlerine nazire olsun
diye adını “Yukarı Sokak” koydular.
180 yıllık üç katlı bir taş bina.
Buram buram Alaçatı dokusu sinmiş her bir taşına.
Beş ayda her tarafını yeniledi Aysen.
Kendine özgü bir tasarımı ile “insan kendini evinde hissetsin” diye özetledi yaptıklarını.
Tüm ahşap işleri için yeniden ağaç kestirmedi.
Birazcık daha pahalı olmasına rağmen yerel iş gücünü kullandı.
Olabildiğince yerel malzemeler tercih edildi.
Güneş enerjisinden, atık yönetimine kadar her şey “sürdürülebilirlik”kurallarına uygun düşünüldü. Alaçatı Atatürk İlköğretim Okulunda okuyan 58 öğrencinin yaptığı seramik eser binanın dış duvarına monte ediliyor, isimleri ile birlikte…
Kapısında konuklar için bir normal bir elektrikli bisiklet bekliyor.
Ilıca plajlarına ve sörf merkezine araçla beş dakika uzaklıkta.
Alaçatı pazarına yürüyerek dört dakikada gidiliyor.
Bütün bunlar bir yana.
“Mutlular”… Mutluluklarını daim kılmak için bu hayalin peşindeydiler.
Özellikle kış aylarını bekliyorlar.
Trabzonlardan getirttikleri kuzinede çay demlemek, şömine ateşi karşısında sohbet etmek için.
Konukların bir oda bir de ev anahtarları var. Akşam gezip tozmadan geldiklerinde aynen evlerine girer gibi kendi anahtarları ile açsınlar kapıyı ve yine evlerindeki gibi muftakta atıştırsınlar, kendi çaylarını, kahvelerini kendileri yapsınlar diye düşünülmüş herşey.
Hani karımdır, kızımdır diye söylemiyorum ama:-)